antalya eskort alanya transfer
Bugun...



ELEKTRİK VE DOĞAL GAZA YAPILAN ZAMLAR GERİ ALINMALIDIR


facebook-paylas
Tarih: 05-09-2022 22:32

ELEKTRİK VE DOĞAL GAZA YAPILAN ZAMLAR GERİ ALINMALIDIR

ELEKTRİK VE DOĞAL GAZA YAPILAN ZAMLAR GERİ ALINMALIDIR 

Geçtiğimiz günlerde Elektriğe ve doğal gaza sessiz sedasız zam yapıldı. Evlerde %20, sanayide ise %50 oranında yapılan zammın, halkın hayatını daha da zorlaştıracağı muhakkaktır. Resmi rakamlar baz alındığında bile tüketici enflasyonunun %100’e yaklaştığı, üretici enflasyonunun ise %150’lere ulaştığı bu süreçte yapılan bu zamlarla enflasyonun daha da artacağı muhakkaktır.  

Sanayide kullanılacak elektrik ve doğal gaza yapılan yüksek zamlar, maliyetleri artıracak ve pek tabii olarak ürünlerin satış fiyatına yansıyacaktır. Yükselen fiyatlar vatandaşın alım gücünü düşürecek bu da beraberinde üretimi tehdit edecektir. Üretimin zorlaşması ve tedarik sıkıntısının baş göstermesi ile sorunlar daha da büyüyecektir.  

Tarımsal sulamada kullanılan elektriğe de zam yapıldığı için tarımsal ürünlerin de fiyatları artacak ve bu zamlar dönüp dolaşıp yine vatandaşın cebini yakacaktır. 

Enerji fiyatlarına getirilen zamlarla birlikte üretici fiyatlarında oluşan artışa ilgisiz kalınmamalıdır. Halk, zam üstüne gelen zamlarla adeta enflasyona ezdirilmektedir. Hükümet enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadeleyi öncelemeli, buna uygun adımlar atmalıdır. Yeni bir zam furyasını tetiklemesi muhtemel olan bu zamlar derhal geri alınmalıdır.  

İŞÇİNİN ALIN TERİ DEĞERSİZLEŞİYOR 

TÜİK verilerine göre ekonomi, 2022 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyüdü. Bu büyümede sermaye sahipleri kar rekorları kırarken işçi ücretlerinin büyümedeki payı düşmektedir. Açıklanan rakamlara göre iş gücü ödemelerinin katma değer içindeki payı geçen yıl ikinci çeyrekte yüzde 32 iken bu yıl yüzde 25’e düşmüştür. 

Açlık ve yoksulluk sınırlarının sürekli yükselmekte ve her geçen gün daha fazla kişi bu sınırların altında kalan bir gelirle geçinmek zorunda kalmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek derinleştiği bir ortamda enflasyon, kur şokları, tedarik sorunları eşliğinde baş gösteren ekonomik krizler kitleleri daha fazla mağdur ederken sermaye sahiplerinin kâr rekorları kırması ise düşündürücüdür. Gelişmiş ülkelerde işgücü piyasasında bir istisna olan asgari ücret uygulamasının Türkiye’de adeta kural haline gelmesi, işgücü ödemelerindeki düşüşün başlıca nedenlerinden biridir. Sermaye düşmanlığı yapılmadan ama aynı zamanda alın terine de hak ettiği değerin verilmesi gerekir. Neredeyse her on yılda bir ekonomik kriz çıkararak zengini daha fazla zenginleştiren, fakiri ise daha fazla fakirleştiren faize dayalı kapitalist ekonomi modeli artık terkedilmelidir.  

TÜRKİYE KONUT STOĞU VE SOSYAL KONUT 

Türkiye’ de toplam nüfus 85 milyona dayanmış ve hane halkı büyüklüğü 3,23 olarak ölçülmüştür. Yani her evde ortalama 3-4 kişinin yaşadığı düşünüldüğünde ülkede yaklaşık 26 milyon eve ihtiyaç vardır. Türkiye’de var olan konut sayısı ise 26 milyonun oldukça üzerindedir. Ancak buna rağmen Türkiye’de ev sahibi olanların oranı yüzde 58'dir. Nüfusun eri kalan %42’si ise kiracıdır.  

Ülkemizde dar gelirli vatandaşlarımız için sosyal konut ihtiyacı had safhaya çıkmıştır. TOKİ tarafından üretilen konutlar ise ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Kaldı ki TOKİ tarafından üretilen sosyal konutlardan dar gelirliler yerine daha çok üst gelir grubundaki vatandaşlar yararlanmaktadır.  

Ödeme güçlüğü çeken dar gelirli vatandaşlara ya makul ödeme seçenekleri ile konut yapılmalı ya da devlet yoksul ailelere düzenli olarak kira yardımı yapmalıdır. Sosyal devlet olmanın gereği budur.  

SORUNLAR ÇÖZÜLEREK EĞİTİM-ÖĞRETİME BAŞLANMALI 

2022-2023 Eğitim-Öğretim Yılının hem öğretmenler hem öğrenciler hem de veliler için hayırlı olmasını diliyoruz. 

Ancak Yeni Eğitim-Öğretim dönemi pek çok sorun ve sıkıntıyla birlikte başlamaktadır. Ekonomik krizin vatandaşın belini büktüğü bu dönemde, öğrenci okutan vatandaşın beli iki kat bükülmektedir. Her ne kadar adına "zorunlu ve parasız eğitim" denilse de başta servis ücretleri ve kırtasiye giderleri olmak üzere mevcut eğitim sistemi, velilerin üzerine çok büyük bir ekonomik yük bindirmektedir. 

Yaşanan derin ekonomik kriz karşısında; zorunlu ve "parasız" eğitimin bir gereği olarak bütün ailelere servis desteğinde bulunulmalı ve kırtasiye yardımı yapılmalıdır. Özellikle de birden fazla öğrenci okutan dar gelirli ailelere öğrenci başına mutlaka ayrıca destek vermelidir. 

Sözleşmeli veya ücretli öğretmenler kadroya geçirilmeli, öğretmen açığının kapatılması için de yeteri kadar kadrolu öğretmen ataması yapılmalıdır. Okullara yapılacak eğitim ödeneği, ihtiyaçları karşılayacak düzeyde olmalıdır. Bu yıl öğrencilere yardımcı kaynak verileceğini açıklayan Millî Eğitim Bakanlığı, öğrencilere yeteri kadar yardımcı kaynak vermeli ve okullar bu konuda denetlenmelidir.  

AF TARTIŞMALARI  

Son günlerde gündeme getirilen af meselesi kamuoyunda ciddi bir beklenti oluşturmuştur.  

Hukuk ve ceza infaz düzeni maalesef suç işlemenin engellenmesi ve suç işleyenlerin ıslah edilmesi bağlamında etkisizdir. Kişilerin ikinci kez suç işlemesi oranı gelişmiş ülkelerdeki oranların oldukça üzerindedir. Bu yüksek oranlar, cezaevlerinin ıslah edici olmaktan uzak olduğunu, kışkırtıcı hatta ifsat edici bir fonksiyon icra ettiğini göstermektedir. Zaten caydırıcı etkisi az olan infaz hukukunun adli suçlara yönelik düzenli aralıklara çıkarılan örtülü aflarla sekteye uğratılması toplumun faydasına olmamıştır. Kaldı ki adli suçlarda kişilerin kişilere karşı işlediği suçlar söz konusudur. Bu suçlarda devletin af yetkisini kullanmak gibi yetkisinin olmaması gerekir.  

Af konusunda süreç titizlikle yürütülmeli, siyasi ranta kurban edilmemelidir. Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçları affetme yetkisine sahiptir. Vatandaşa karşı işlenen suçu affetme yetkisi ise devlete değil, suçtan mağdur olan insanlara aittir. Af, mağdurun rızası şartına bağlanmalıdır. Geçmişte olduğu gibi suç ve ceza ayırımına gidilerek mahkûmlar arasında eşitsizliğe neden olunmaması, adli suçları af kapsamına alıp devlete karşı işlendiği gerekesiyle siyasi suçlara af çıkarılmaması gibi bir hataya tekrar düşülmemelidir.  

IRAK'TA YAŞANAN SİYASİ KRİZ DİYALOG VE UZLAŞI YOLUYLA ÇÖZÜLMELİ 

Irak halkı 40 yıl Baas Rejimi altında kimyasal silah dâhil her türlü silahlarla katliamlara uğramış, acı, yoksulluk ve zulmün her türlüsünü görmüştür. 2003 yılından başlayarak uzun yıllar boyunca ABD’nin işgalini fiili olarak yaşamıştır. İşgalciler tarafından Ebu Gureyb zindanlarında onur ve şahsiyeti ayaklar altına alınan halk, ABD bombardımanlarında bir milyondan fazla insan katledilmiş, milyonlarca kişi ise mülteci durumuna düşmüştür. ABD işgalinin büyük oranda sona ermesi ve yönetimin Iraklıların eline geçmesi, ülkede huzur ve istikrarın sağlanması yönündeki umutları yeşertmiştir. Ancak yapılan son seçimlerde hiçbir partinin ülkede tek başına hükümeti kurmaya yetecek oyu alamaması siyasi bir krize dönüşmüştür. Koalisyon için partilerin bir araya gelmemesi ve yönetimde boşluk oluşması sonucu ülke bir kaos halini yaşamaktadır. Bunun sonucu olarak geçen hafta içerisinde gerçekleşen protesto ve yürüyüşlerde çıkan olaylarda onlarca kişi hayatını kaybetmiştir.  

Irak’taki tüm siyasi aktörler geçmiş acı olaylardan ders çıkarmalı, Irak ortak paydasında bir araya gelmelidir. İslam Coğrafyasının huzur ve barışı Irak’ın huzur ve barışından bağımsız değildir. Buradan doğacak bir iç savaş, sadece Irak ile sınırlı kalmayacak, pusuda bekleyen dış güçlere de imkân ve fırsat verecektir. Bütün taraflar, aralarındaki ihtilaf ve sorunları şiddete başvurmadan diyalog ve uzlaşı yoluyla çözüme kavuşturmalı, huzur ve istikrarın hâkim olması için çaba sarf etmelidir. 

BM’DEN UYGUR RAPORU 

Birleşmiş Milletler (BM) son raporunda Çin'i, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıklara karşı "ciddi insan hakkı ihlallerinde" bulunmakla suçladı. Bölgedeki kamplarda ve hapishanelerde azınlıklara fiziksel ve psikolojik işkence yapan, Müslüman ailelere yönelik kültürel ve dinî asimilasyon politikası yürüten Çin, dünya genelinde hak ettiği tepkiyle karşılaşmamaktadır. Çin’in uluslararası kuruluşlar üzerindeki hegemonyasının bir sonucu olarak Çin hükümetinin ortaya koyduğu zulümleri konu alan raporun yayımlanması bile defalarca ertelenmiştir.  

Ekonomik ve siyasi menfaatler uğruna yıllardır bu zulme karşı sesini yükseltmeyen uluslararası kuruluşlar ve ülkeler bugün Doğu Türkistan’daki Müslümanların yaşadığı baskı, zulüm ve asimilasyondan sorumludur. Asya’da etnik ve Müslüman azınlıklara karşı soykırım gerçekleştiren Çin’e karşı somut yaptırımlar hayata geçirilmedikçe bu zulmün sona ermesi mümkün değildir. Başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm uluslararası kamuoyunu, Doğu Türkistan halkıyla dayanışmaya ve bu zulmü bitirmek için gayret göstermeye davet ediyoruz. 

SERKAN RAMANLI - HÜDA PAR PARTİ SÖZCÜSÜ 







FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER DÜNYA Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
YAZARLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI